Blog Yazarlarına Tavsiyeler

0 yorum
"Nasıl başarılı bir blog (günlük) yazarı olurum?" Hatırı sayılır miktarda günlüğüm olduğu için bu soruyla sık karşılaşırım. Cevap başarıyı nasıl tanımladığınıza bağlıdır. Hemen aklıma gelen kıstaslar şunlar:

  • Çok ziyaretçi çekmek
  • Çok okunmak
  • Ziyaretçilerin düzenli yorumda bulunması
  • Kaos yaratmak
  • Para kazanmak
Her kıstas için farklı stratejiler gerekeceği için bu makalede ortak noktaları ele alacağım.

  • Sevdiğiniz bir konu seçin.
Bu belki de en önemlisi, ve belki de herkesin bildiği. Varsın olsun! Hoşunuza giden şeyler hakkında yazmakla, sevmediğiniz, bilginizin az olduğu ya da nefret ettiğiniz şeylerle ilgili yazmak arasında dağlar kadar fark var. Kendinize işkence etmeyin. Zevk almak ayıp değil; size haz veren konular hakkında yazın.

  • Ölmeyecek bir konu seçin.
Moda değişir, gündem sabit kalmaz. Geçen yıl çok tartışılanın bu yıl esamesi bile okunmaz. Bir bakarsınız herkesin dilinden düşmeyen ipod artık kimsenin umrunda değil. Ama çocuk yetiştirmek, pazarlama, vb yüzyıllar sonra bile gündemde olacaktır.

  • Düzenli yazın.
Tabii ki söylemek yapmaktan kolay fakat işin üçkağıdı şu: yazılarınızı sıraya koyun. Çoğu blog yazılımının bunu yapmanıza olanak veren bir işlevi vardır, kullanın! Üç makale yazdınız diye üçünü de yayınlamak zorunda değilsiniz.

  • İçeriğe önem verin.
İlk dört ay okuru mokuru düşünmeyin. Yalnızca yazın ve yüz civarı makale olmadan beklenti içine girmeyin. Ziyaretçilere fayda sağlayacak, bilgilerini artıracak, artı değeri olan fikirler sunun; şişirmeyin. Sonra yazılar arasında bağlantı (link) kurun. Bloğunuzu erken pazarlamayın. Doyurucu olmayan içerik ziyaretçileri soğutur.

  • Konudan sapmayın.
Seçtiğiniz şeye, bu ister hobi, ister müzik, resim, iletişim, sosyal ağlar ya da neyse o olsun, ona sadık kalın. Rahatlamak için başka bir yöntem, daha doğrusu blog bulun.

Kerevizin Yanına Ne Yapsak

0 yorum
Karın yerini iç karartan bir yağmura bırakmasının ardından akşama ne yapsak tasasını kucağımda buldum. Dünden kalmış kerevizin yanına ne yapacağımı düşünerek pencereden yağmuru izliyorum; çiseliyor (devlet-i alinin yetkilileri mübarek ağızlarını açmadan ben söyleyeyim: sele karşı tedbirli olun!). Keşke Saatli Maarif Takvimi olsaydı.

O yaprak yaprak bilgi yumağı. Ne işe yaradığını hala bilmediğim cemrelerin havaya, karaya ve denize düşüşünden, fırtınaları bile bir yıl önceden tahmin edebilen, günün yemeğini (üç veya dört çeşit) sizin için belirleyen o Saatli Maarif Takvimi.

Makarnada karar kıldım.

Osmanlı'yı Osman mı Kurdu?

1 yorum
Tarihin Arka Odası programının konuklarından ismini esefle almayı unuttuğum eski Grekçe'yi iyi bilen ve Bizans tarihi uzmanı olan bir araştırmacı (sanırım öğretim üyesi), Bizanslıların Osmanlı İmparatorluğu'nun kurucusu Osman Bey'e Atman dediklerini söylemişti.

Programda kaynadı ama Bardakçı Orhan'ı nasıl yazdıklarını sormuştu ve yanıt omikronla yazıldığı şeklindeydi. Bu da peltek t, ya da Othman tezini zayıflatıyor. Unutmamak için.

İnternet Kararmış Haberim Yok

2 yorum

Geçen gün tesadüfen bir internet kafeye gittim ve benim olmayan bir bilgisayarı kullanmak zorunda kaldım. Heyhat, internetin yarısına girmek namümkün hale gelmiş benim haberim yok! Sanki millet işi gücü bırakmış, mahkemelere koşmuş. İpini koparan bir sitenin yasaklanmasını istemiş. Orası yasak, buraya erişim yok, teknik inceleme, vs. Mussolini sağ olup görseydi gözleri yaşarırdı: İşte geleceğin kırmızı gömlekli, beyni yumuşamış veletleri böyle yetiştirilir. Bir iki tanesi sansürü aşmanın yollarını öğrenmişse de, gerisinden ne köy olur, ne kasaba.

Sansür kurulu yetmemiş, şiddet öğeleri içeriyor diye Metin 2 oyununu da yasaklamış kaymakamını kimsenin takmadığı ilimizin valiliği (v küçük). Neden kutsal kitapları da yasaklamıyorsunuz? Recm, cihad, kafa kol kesmek, ne istersiniz var. Lakin, o zaman kim şehid olacak?

Prensip olarak, Türkiye denen bu garip diyarda çok az yerli mal ve hizmet satın alıyorum. Ne cep telefonum var (kimse dinleyemiyor), ne sigaraya haraç ödüyorum (pazardan tütün almaktayım), ne de yerli internet hizmet sağlayıcılarını kullanıyorum.

Ve böyle çok mutluyum. Kararan kararsın, bana ne!

Anadolu Selçuklu Çağı Kronolojisi

1 yorum
1071 Sultan Alp Arslan'ın Bizans ordusunu Malazgirt'te yenilgiye uğratması ve Romanos Diogenes ile barış antlaşmasının yapılması.

1072 Bizans'ın antlaşma şartlarına uymaması üzerine Alp Arslan'ın fetih için Türkmenlere izin vermesi ve böylece Anadolu'nun kapılarının Türklere açılması.

1073 Süleyman Şah ve kardeşleri Mansur, Alp İlig ve Devlet'in (Dolat) Doğu Anadolu'daki (Urfa, Birecik) Türkmen grupları tarafından lider olarak tanınması.

1074 Süleyman Şah'ın Antakya'yı kuşatması ve 20.000 altın karşılığı haraca bağlaması.

1075 Süleyman Şah ve kardeşi Mansur'un Konya ve Gevele Kalesi'ni alıp batıya doğru ilerlemeleri.

1078 Süleyman Şah ve kardeşinin Bizans'taki taht mücadelelerinden yararlanarak Boğaz'ın Anadolu sahillerinde etkili bir siyasi güç haline gelmeleri ve destekledikleri Nikephoros Botanelates'in Bizans tahtına çıkması.

1080 Süleyman Şah'ın İznik'i fethi.

1081 Anadolu Selçukluları'nın ilk siyasi antlaşması olan Drakon Çayı ile Bizans İmparatoru Aleksios Komnenos'un Süleyman Şah'a hediye adı altında yıllık haraç vermesi, buna karşılık Süleyman Şah'ın da Drakon Çayı'nı Bizans ile sınır kabul etmesi.

1083 Kilikya (Adana, Anzarbos, Misis) bölgesinin fethi.

1084 Antakya'nın zaptı sırasında Karategin adında bir Türk beyinin Karadeniz sahilindeki Sinop'u alması.

1087 Süleyman Şah'ın ölümünden sonra, rivayete göre Ebu'l Kasım'ın kendisini sultan ilan etmesi ve kardeşi Ebu'l Gazi'yi de Kapadokya emirliğine getirmesi.

1088 Ebu'l Kasım'ın Bizans karşısında tutunabilmek için Drakon Çayı antlaşmasını yürürlükten kaldırıp Marmara kıyılarına akınlar düzenlemeye başlaması ve Kios (Gemlik) şehrini ele geçirerek buraya gemiler inşa ettirmeye başlaması.

1093 I. Kılıçarslan'ın, Çaka Bey'in denizlerdeki gücünden yararlanarak, Marmara sahillerine yerleşmeye çalışan Bizans kuvvetlerini bu bölgeden çıkarması. Çaka Bey'in Abydos'u muhasara etmesi.

1096 Bizans İmparatoru I. Aleksios Komnenos'ın kışkırtması üzerine, Çaka Bey'in güçlenmesini kendisi için tehlikeli bulan I. Kılıçarslan'ın kayınpederini bir ziyafet sırasında öldürtmesi ve Bizans ile ittifak yapması.

1097 I. Kılıçarslan'ın Malatya seferine çıkması ve kenti kuşatması. İznik'teki Selçuklu kuvvetlerinin Haçlı saldırılarına daha fazla direnemeyip, kenti I. Aleksios'a teslim etmeleri üzerine Kılıçarslan'ın eşi ve kızkardeşinin esir düşmesi. Devlet merkezinin Konya'ya taşınması. Bizans'ın Batı Anadolu sahil bölgesini (İzmir, Efes, Sardes) ele geçirmesi.

Hayattan Ne Öğrendim?

0 yorum
Memleketin ruhani yaşamının 1000 yıl öncesine göre daha geriye gitmesi ne üzücü!

Sonsuz bir karanlığın içinden doğdum. Işığı gördüm, korktum.
Ağladım.
Zamanla ışıkta yaşamayı öğrendim.
Karanlığı gördüm, korktum.
Gün geldi sonsuz karanlığa uğurladım sevdiklerimi...
Ağladım.

Yaşamayı öğrendim.
Doğumun, hayatin bitmeye başladığı an olduğunu;
aradaki bölümün, ölümden çalınan zamanlar olduğunu öğrendim.

Zamanı öğrendim.
Yarıştım onunla...
Zamanla yarışılmayacağını, zamanla barışılacağını,
zamanla öğrendim...

İnsani öğrendim.
Sonra insanların içinde iyiler ve kötüler olduğunu...
Sonra da her insanin içinde iyilik ve kötülük
bulunduğunu öğrendim.

Sevmeyi öğrendim.
Sonra güvenmeyi...
Sonra da güvenin sevgiden daha kalıcı
olduğunu,
sevginin güvenin sağlam zemini üzerine kurulduğunu
öğrendim.

İnsan tenini öğrendim.
Sonra tenin altında bir ruh bulunduğunu...
Sonra da ruhun aslında tenin üstünde olduğunu
öğrendim.

Evreni öğrendim.
Sonra evreni aydınlatmanın yollarını öğrendim.
Sonunda evreni aydınlatabilmek için önce çevreni
aydınlatabilmek gerektiğini öğrendim.

Ekmeği öğrendim.
Sonra barış için ekmeğin bolca üretilmesi gerektiğini...
Sonra da ekmeği hakça üleşmenin,
bolca üretmek kadar önemli olduğunu öğrendim.

Okumayı öğrendim.
Kendime yazıyı öğrettim sonra...
Ve bir süre sonra yazı, kendimi öğretti bana...

Gitmeyi öğrendim.
Sonra dayanamayıp dönmeyi...
Daha da sonra kendime rağmen gitmeyi...

Dünyaya tek başına meydan okumayı öğrendim genç yasta...
Sonra kalabalıklarla birlikte yürümek gerektiği fikrine vardım.
Sonra da asil yürüyüşün
kalabalıklara karşı olması gerektiğine aydım.

Düşünmeyi öğrendim.
Sonra kalıplar içinde düşünmeyi öğrendim.
Sonra sağlıklı düşünmenin
kalıpları yıkarak düşünmek olduğunu öğrendim.

Namusun önemini öğrendim evde...
Sonra yoksundan namus beklemenin namussuzluk olduğunu;
gerçek namusun, günah elinin altındayken
günaha el sürmemek olduğunu öğrendim.

Gerçeği öğrendim bir gün...
Ve gerçeğin acı olduğunu...
Sonra dozunda acının,
yemeğe olduğu kadar hayata da lezzet kattığını öğrendim.

Her canlının ölümü tadacağını,
ama sadece bazılarının hayatı tadacağını
öğrendim.

-- Mevlana

Eyleme Beni

0 yorum
Yazmak beni rahatlatıyor. Aklıma gelen, unutmak istemediğim, ya da daha sonra ayrıntılı şekilde yazmak istediğim konuları bu günlüğe atıyorum. Bir çeşit Roman vapuru gibi. Açıkça söylemek gerekirse, günlüğe daha havalı bir isim bulmak isterdim, ama bütün isimlerin alınması beni zora soktu. Olsun! Biz de bekleriz. Sonraki kervana dek.

2009'un En Başarısız Girişimleri

0 yorum
Bazen bu gezegenin güneşin çevresinde nasıl sakin sessiz dönmeye devam ettiğini kavramakta zorlanıyorum. Ekteki videoda insanların çabalamalarını gördükçe, mucizenin büyüklüğünü daha iyi idrak ediyorsunuz.

Tarihin Arka Odasındaki Cüceler

0 yorum
Habertürk TV'de Murat Bardakçı'nın sunduğu "Tarihin Arka Odası" severek izlediğim programlardan biri. Ortaya çıkan görüş ve savların yaklaşık üçte birine katılmasam bile, sanırım tiryaki sınıfına sokulabilirim. Yalnız Bardakçı'nın önemli bir kusuru var: cücelere fazla önem veriyor. Cüce dediklerim programı bilgisayarları kucağında izleyip, gerekli gereksiz, çoğu da anlamsız laf sokuşturanlar.

Oysa cücelerle mücadelenin tek ama tek yöntemi var: onları umursamamak. Bir iki tanesinin garip fikirlerinin programa heyecan katmak için okunması hoşgörülebilse bile, buna lüzum olduğu kanısında değilim. Zira, tartışılan konuların çoğu zaten netameli ve toplumca yanlış ya da yüzeysel bilinen konular ve cüceler olmasa bile sivri ve eğlendirici savlar ileri sürülecektir.

Şöyle düşünün: hangi akıl sağlığı yerinde insan, elinde bilgisayarı, birisine laf atmak için gecenin ilerlemiş saatlerinde TV karşısında bekler? Bu kişiyi orgazma ulaştıracak tek şey saçma mesajının kaale alınıp televizyonda okunmasıdır.

İlgi cüceyi devleştirir.

Türkçe Zenginleşti mi?

0 yorum
Yabancı kelimelerin geçmişte (Arapça ve Farsça) ve günümüzde (İngilizce ve Fransızca) dilimizde ağırlığını artırması hep polemik konusu olmuştur. Bence yanıtı gün gibi açık bu sorunun niye tartışıldığı hala bir muamma.

Diyelim bir kavram veya nesnenin dilde karşılığı yok. Dışarıdan alınan sözcüğün dili zenginleştireceği açık. Öte yandan ükenin coğrafi konumu ve ticari, kültürel ilişkilerinin hep Hint-Avrupa dil ailesinin üyeleriyle olması, bir Ural-Altay dili olan Türkçe'nin yapısını bozuyor. Sözün özü, zenginlik dili bozuyor. İdeal olanı, mümkünse sözcüklerin Altay dillerinden alınması.

Bütün İsimler Alınmıştı

1 yorum
Makul sayıda günlük (blog) tutuyorum ve bunların çoğu belirli konular hakkında, tematik bloglar. Ne var ki, insan ister istemez konudan zamanla sapıyor. Tabii ki bunun sakıncası olduğu söylenemez ama günlüklerin kapsamının genişlemesi hoşuma gitmiyor. Dolayısıyla, sapınca gidecek bir yeri olması lazım kervanın.

Maalesef insan aradığında, dehşetle isim kalmadığını farkediyor. Bu yüzden ben de Pir Sultan Abdal'ın çok sevdiğim dizelerinden bir isim seçtim:

Geçti dost kervanı,
Eyleme beni.

CSS Resimleri

0 yorum